↓
Bugünkü konuğumuz eski Google çalışanı, Kings College Londan’da araştırmalarına devam eden Fransız Nörobilimci Dr. Anne-Laure Le Cunff.
Araba sürerken Le Cunff’ın Big Think’e verdiği röportajı dinliyordum. Bazılarımıza iyi geleceği kanaati oluştu. Bu sebeple uzun röportajın daha küçük bir parçası olan ‘15 Dakikada Yıkıcı Zihniyetini Onar’ bölümünün çeviri notlarını sizlerle paylaşmak istedim. Görüşler Le Cunff’ın kendisine ait, arada kendim hadsizce şerh düşeceğim. Düştüğüm şerhleri mavi renkli göreceksiniz. Böylece hangisinin benim hangisinin Le Cunff’ın düşüncesi olduğunu anlamanızı kolaylaştıracak.
5 Dakikada Yıkıcı Zihniyetini Onar - Dr. Anne-Laure Le Cunff
↓
Zihniyetler, dünyayı görme biçimimizin varsayılan ayarlarıdır. Zihniyetlerimiz kararlarımızı, ilişkilerimizi, düşünme şeklimizi ve hatta duygularımızı fark etmeden yönlendirirler. Eğer bu zihinsel kalıpların farkında değilsek, hayatımızın gittiği yönü biz değil, onlar belirler. Bilinçli bir hayatla otomatik pilotta bir yaşam arasındaki farkı oluşturan şey taşıdığımız zihniyet(zihniyetler)den haberdar olmakla mümkün. Haliyle bunun ilk adımı kendisinin farkında olmadığımız ‘zihniyeti’(mindset) görünür-anlaşılır hale getirmekten geçer.
(Burada Le Cunff aslında bilinçaltında biz farketmeden kendini sürdüren veya alıştığımız için görmekte zorlandığımız benliğimize bitişik hale gelmiş ‘görme biçimlerimizi’ bilincin ışığı altına çekip bir inceleme nesnesi haline getirmekten bahsediyor. Jung’un geçen bültenlerde paylaştığım sözünü bir daha hatırlayalım. 'Bilinçaltını bilinçli hale getirmediğin sürece o senin hayatını yönlendirecek ve sen buna kader diyeceksin.')
Ve güzel haber Zihniyetler değişebilir.
(Le Cunff'ın zihniyet farkındalığını değişimin temel adımı olarak sunması değerli, ancak eklemekte fayda var. Zihniyetler yalnızca düşünsel tercihlerden değil, beynin yıllar içinde geliştirdiği savunma stratejilerinden de beslenir. O yüzden “fark ettim ve değiştirdim” kadar kolay çözülmezler. Özellikle 'kötümser şüpheci-alaycı' veya 'mükemmeliyetçi' zihniyet çoğu zaman çocukluk döneminde oluşan benlik şemalarıyla ya da stres karşısında aşırı tepki veren bir sinir sistemiyle bağlantılı olabilir. Bu tür yapılarda bilişsel farkındalık yanında duygusal işleme, güvenli ilişki alanları veya profesyonel destek çoğu zaman sürecin parçasıdır.)
Hayatımı iki bölüme ayırıyorum. İlk bölüm, geleneksel başarı anlayışının etrafında şekillenmiş bir yoldu. Okulda iyi olmak, iyi bir şirkette iş bulmak, terfi almaya çalışmak… Bunların hepsini yaptım. Google’da prestijli bir işim vardı. Dışarıdan bakıldığında mutlu olmam gerekiyordu ama içeride hem sıkılmış hem de tükenmiştim.
Google’daki işimden ayrıldığımda, farklı bir yol takip edeceğimi düşündüm ama fark etmeden yine benzer tip bir başarı senaryosunu izliyordum. Gidip bir start-up kurdum. Lakin yine, çevremde herkesçe paylaşılan başarı tanımının peşinden koştuğum için orada da aradığım mutluluğu bulamadım. Ancak start-up başarısız olduğunda, hayatımda ilk kez ne yapmam gerektiğine dair net bir beklentim olmadığında, kendime gerçek bir soru sorabildim. ‘Ben ne yapmak istiyorum’.
Bu yüzden en başa döndüm ve neye karşı merak duyduğumu düşünmeye başladım. Geleneksel başarı tanımını tamamen unutsam bile beni ne mutlu ederdi? Her şeyi bir köşeye bıraksam ve beni kimse izlemese bile keşfetmekten heyecan duyacağım konular nelerdi?
Benim için bu beyindi!
Neden düşündüğümüz gibi düşündüğümüz, neden hissettiğimiz gibi hissettiğimiz beni her zaman büyülemişti. Yeniden üniversiteye döndüm, nörobilim okudum, doktoramı yaptım.
Bu dönemdeki tecrübelerimden yola çıkarak size Deneysel Zihniyet’ten bahsedeceğim.
(Le Cunff’un hayat şartlarını göz önünüze getirmişsinizdir. Şimdi bana sövmeyin diye söylüyorum :) Kendisini oraya taşıyacak ekonomik-psikolojik zemine zaten sahip. Fakat Le Cunff'ın görece bizden çok daha iyi durumda bu kararı verebiliyor olması, bu kararın ve zihniyetleri farkındalıkla değerlendirmenin önemini azaltmaz. Neden düştüm bu şerhi, biraz açayım. Deneysel zihniyet belirsizliği bir keşif alanı olarak sunuyor fakat bu ilk aşamada sinir sistemi görece dengede olan bireyler için daha anlamlı görünür. Yani herkes için aynı ölçülerde uygulanabilir değildir. Finansal baskı altında yaşayan, göçmen ya da mülteci konumunda olan, aile yükümlülükleri ağırlaşmış veya zihinsel kaynakları tükenmiş insanlar için belirsizlik çoğu zaman fırsat değil, doğrudan bir tehdit olarak algılanabilir. Polyvagal Teori’nin yıllardır vurguladığı gibi, belirsizliği merakla karşılayabilmek için önce sinir sisteminin kendini güvende hissetmesi gerekir. Bu nedenle Le Cunff’un modeli, sosyoekonomik gerçeklikleri ve kronik stres yüklerini hesaba katmadan evrensel bir reçete gibi sunulduğunda eksik kalabilir.Herkesin aynı noktadan başlayamadığı gerçeği göz ardı edilmiş olur. Fakat sinir sisteminin zorlayıcı durumlarda bile kendini güvende hissetmesi için yardımcı olacak 'eklentilerle' birlikte bu zihniyet değişimi zor şartlar altında mücadele eden insanları dahi yolculuklarında rahatlatacak etkiye kesinlikle sahip. Yani Le Cunff'dan gerçekten öğreneceklerimiz var.)
Sizler için mutlu ve bilinçli bir hayat yaşamamızı engelleyen üç bilinçdışı zihniyet tanımladım. Kötümser şüpheci (cynical), Kaçış odaklı (escapist) ve mükemmeliyetçi (perfectionist).
Kötümser şüpheci zihniyette kişi merakını ve tutkusunu yitirir; çabalamanın anlamı kalmamış gibi hisseder. Negatif haber döngüsüne sıkışır ve bunun üzerine konuşup durur. Hala merak ve tutku taşıyan insanlarla alay eder. Kötümser şüpheci zihniyeti çalışır moda aldığımızda, hayatta kalma modunda olduğumuz için çaba göstermenin bir anlamı olmadığını hissederiz. Bu durumda yaptığımız şeyler genellikle koltukta oturmak, kötü haberleri sürekli tüketmek, bu döngüde sıkışmak ve hatta bu olumsuz haberleri başkalarıyla tartışmaya büyük zaman ve enerji harcamaktır.
Kaçış odaklı zihniyette hala merak sahibiyizdir fakat artık hedeflerimizden vazgeçmişizdir. Bu zihniyeti çalışır tutan kişinin bir şeylere ilgisi vardır ama yönü yoktur.
Mükemmeliyetçi zihniyette ise kişi adım atamaz. Bir şeyin ancak 'mükemmel şekilde' yapılabileceğine inanır ve bu beklenti onu felç eder. Merakımız ve hedeflerimiz vardır ama hata yapma ihtimali bizi hareketsiz kılar. Başlamakta zorlanırız, çünkü yaptığımız her şeyin kusursuz olması gerektiğine inanırız. Bu zihniyet bizi denemekten alıkoyar çünkü en ufak bir hata ihtimali bile tehdit gibi hissedilir. Böyle olduğunda adım atmak yerine sürekli hazırlık yapar, ertelemeye başlar, mükemmeli ararken hareket edemez hale geliriz.
Bu üç zihniyete karşı sunduğum alternatif, deneysel zihniyet.
Bu alternatif deneysel zihniyet olarak adlandırılır. Bu zihniyette hem merak hem de arzu yüksektir.
Deneysel zihniyette belirsizliğe açıksındır.
Belirsizliği keşfetmek, büyümek ve öğrenmek için bir fırsat olarak görürsün. Deneysel zihniyet, hedef ve başarıya bakış biçimimizi tamamen yeniden düşünmemizi sağlar. Bu zihniyete sahip olduğunda, sana sahte bir kesinlik hissi veren çizgisel hedefleri kovalamak yerine deneyler tasarlamaya açık olursun.
Deneysel zihniyette hem merak hem de arzu yüksektir. Belirsizlik sizi korkutmaz. Belirsizlik büyümek, keşfetmek, öğrenmek için bir fırsat olarak görünür. Hedeflere çizgisel bir yol üzerinden değil, küçük deneyler üzerinden bakmayı sağlar. Bir sonuç peşinde koşmak yerine bir soru sorulur. Bir şeyi anlamadığınızda bu merak uyandırır, korku değil. Hatalar 'başarısızlık' değil veri noktaları olur. Bilinmezlik plan eksikliği değil, tasarım alanı haline gelir.
Deneysel zihniyet, bilimsel yöntemin yaşamda uygulanmış haline benzer. Çok basit. Önce mevcut durum gözlemlenir. Ardından bir araştırma sorusu ortaya çıkar. Bu soruyu test etmek için küçük bir deney tasarlanır. Veri toplanır, analiz edilir ve bir sonraki adım belirlenir. Bu süreç döngüsel olduğu için, nereye gittiğinizi bilmeseniz bile her döngü sonunda büyürsünüz.
(Le Cunff’un deney yapmanın bizi gelişim ve öğrenmeye taşıdığına dair vurgusu yerinde olsa da, bu yaklaşımın da bir sınırı var. Sürekli yeni şeyler denemek, sürekli alternatif kovalamak ve sürekli farklı yönlere savrulmak zamanla kişide yönsüzlük, karar yorgunluğuna yol açabilir. Deneycilik, özellikle kaçışçı (escapist) zihniyetle karıştığında, kişi birçok şeyin tadını alır ama hiçbirinde derinleşemez. Merak enerji verirken, derinleşme kapasitesini de sessizce aşındırır. Bu nedenle sınırsız deney yapmayı gelişimin doğrudan yolu gibi görmek yanlış bir genellemedir. Deneysel zihniyet ancak yön, ritim ve sınırla birlikte sağlıklı çalışır. Le Cunff'da bunu biraz sonra açtığında daha anlaşılır hale gelecektir.)
Burada “pakt” dediğim küçük bir taahhüt yöntemi kullanıyorum. Bir antlaşma. Belirli bir eylemi, belirli bir süre boyunca yapma sözü gibi düşünün. Neden böyle? Çünkü bir bilimsel deneyde deneme sayısı en baştan belirlenir, deney yarım bırakılmaz. Ayrıca pakt, “maksimalist beyin” dediğim, her şeyi büyük ve kusursuz yapmaya çalışan zihinsel tuzağı engeller. Deney yeterince küçük olduğunda tamamlama ihtimaliniz yükselir. Bu pakt anlamlı olmalıdır, şu anda yapılabilir olmalıdır, düzenli yapılmalıdır ve sadece 'yaptım-yapmadım' şeklinde izlenmelidir. Bu, yeni yıl kararlarından farklıdır. Çünkü bu pakt ulaşılabilir bir denemedir, yeni yıl alışkanlıklarının genelde kalıcı olması beklenir. Ancak bir deneyde, işe yarayıp yaramayacağından emin değilsinizdir, sadece test edersiniz.
(Le Cunff’un PACT modeli; Purposeful (Amaçlı), Actionable (Uygulanabilir), Continuous (Sürekli), Trackable (Takip Edilebilir). Bu davranış bilimi açısından bakıldığında anlaşılır ve pratik bir çerçeve sunuyor. Ancak bazıları gözünde davranış değişimini fazla mekanikleştirme riski taşıyabilir. İnsan davranışı yalnızca küçük, uygulanabilir adımlara indirgenemez. Her davranışın duygusal, çevresel ve toplumsal bir bağlamı vardır. Bir kişinin bir paktı sürdürememesi, adımın 'yeterince küçük olmamasından' değil, çoğu zaman öz-şefkat eksikliğinden, tetiklenen bir travmadan, yükselen içsel dirençten ya da davranışın kişinin kimlik duygusuyla uyumsuz olmasından kaynaklanır. Bu nedenle PACT modeli, davranışı bir mühendislik süreci gibi optimize etmeye yaklaşırken insanın duygusal ve somatik boyutlarını arka plana itiyor gibi gözükebilir. Fakat bu yine bu 'zihniyet değişimi adına' verilen tavsiyelerin değerini azaltmaz. 15 dk'lık bir konuşmada kendisinin bir insanı değişime götüren tüm yolculuğu anlatmasını beklemek de haksızlık olur. Kendisi konuyu anlaşılabilir şekilde hızlıca özetlemek için bazı nüanslara değinmemesi çok normal)
 |
Bu yazıya özel bağış
Bu bağış sadece bu yazıya özel ve bir kereliktir. 'Other amount' kısmından 1 dolarlık bağışta da bulunabilirsiniz.
|
Bu tarz deneylerin sonuçlarını değerlendirirken insanlar çoğu zaman iki şeyden sadece birine bakar. Dışsal veriye ya da içsel veriye. Oysa ikisi de gereklidir. Bir proje dışarıdan başarılı olabilir, fakat size kendinizi kötü hissettiriyorsa sürdürülebilir değildir. Tam tersi de geçerli. Bir şey içeride çok iyi hissettirebilir ama dışsal gerçeklik onun devam ettirilmesine izin vermeyebilir. Bu nedenle kesişimi bulmak önemlidir.
(Kesişimi bulduracak şey de zaten genelde iyi bir rehber eşliğinde, aşağı çeken kişisel şemaları geride bırakıp, işimizi kolaylaştıracak duygusal okuma-düzenlemelerle mümkün. Bu yüzden burada anlatılanlar kesinlikle değerli. Ancak bazılarımız bu kesişimi bulurken dahi bir takım desteklere ihtiyaç hissedebilir.)
Le Cunff devam ediyor...
Ben de YouTuber olmak isteyip istemediğimi anlamak için bir deney yaptım. Yıl sonuna kadar her hafta bir video yayınlayacağıma dair bir pakt koydum. Kanal hızlı büyüdü, dışsal veriler başarılıydı. Ama süreç beni mutsuz ediyordu. Kamera karşısında olmaktan hoşlanmıyordum, her seferinde yoğun kaygı yaşıyordum ve çekim günleri başka hiçbir işe odaklanamıyordum. İçsel veriler netti. YouTuber olmak istemiyordum. Dışsal başarıya rağmen devam etmedim.
Bu, neden her iki veri türünün de önemli olduğunun canlı bir örneği.
Küçük deneyleri hayatın her alanına uygulayabilirsiniz. İşte, ilişkilerde, sağlığınızda… Bir şeyi ömür boyu yapmak zorunda değilsiniz. Birkaç hafta deneyip nasıl hissettirdiğine bakabilirsiniz. Bedeninizin, zihninizin, merakınızın neye tepki verdiğini görmek için küçük testler yapmak, doğru yolu bulmanın en dürüst yollarından biridir.
Sağlık konularında dahi... 20 gün boyunca 20 dakika yürümeyi deneyip sonunda nasıl hissettiğine bakabilirsin. Bir deneyde bunun işe yarayıp yaramayacağına dair bir varsayım yapmazsın. Örneğin bir arkadaşının haftada üç kez koşma alışkanlığı sana iyi gelmeyebilir. Belki beden hareketi konusunda dans etmeyi ya da başka bir şeyi tercih ediyorsundur. Bu yüzden bir alışkanlığa bağlanmadan önce denemek ilginçtir.
Koşu konusunda, örneğin, ‘Bunu deneyeceğim’ diyebilirsin. ‘Üç hafta boyunca haftada üç kez koşacağım; hayatım boyunca değil. Üç haftanın sonunda bunu sürdürmek isteyip istemediğime ya da bedenimi hareket ettirmenin başka bir yolunu deneyip denemeyeceğime karar vereceğim.’
Merak sizi esnek, açık, uyumlu ve hayata bağlı tutar. Ve dürüst olmak gerekirse, hayatı çok daha eğlenceli kılar. Bu belki felsefi gibi gelebilir, fakat nörobilimsel olarak da güçlü bir temeli vardır. Araştırmalar, suya duyulan susuzlukla bilgiye duyulan susuzluğun beyinde aynı devreleri aktive ettiğini gösteriyor. Yani “bilgiye açım” dediğimizde biyolojik olarak tam anlamıyla doğru bir ifade kullanıyoruz.
Kendi zihniyetlerinizi fark etmek ve onları bilinçli hale getirmek, bu merakı gerçek anlamda yapmak istediğiniz şeylere yönlendirmenin ilk adımıdır.
Dr. Anne-Laure Le Cunff.
.
.
Umarım faydalı olmuştur dostlar. Kendinize iyi bakın. Şu kısacık hayatın ne denli mucizevi bir varoluş olduğunu ara sıra da olsa tadıp fark edebildiğimiz günler dileğiyle.
Yavuz
Lartes Notlar