Dilerseniz bu ileti üzerinden, dilerseniz yavuz@lartesnotlar.com’a e-mail atarak bana ulaşabilirsiniz |
Öncelikle merhaba, eğer beni Patreon'dan desteklemek istersen buna asla hayır demem. Evet derim :D. Her destek, bu yazılara daha fazla zaman ayırmama imkan tanıyor. Kişisel sorularını ise e-mail atmaktan asla çekinme. Her e-mail beni oldukça mutlu ediyor.
Biliyorum benden bir önceki bültende bahsettiğim BONUS bölümü bekliyorsunuz. Ben ise bambaşka bir BONUS bölümle karşınızdayım.
3-4 yıl önce defterleri karıştırırken kimi notlar, elimde olmadan gözüme ilişkili görünmüştü. Ben de bu gördüğüm ilişkiyi kullanarak birtakım yeni bağlantılar kurmaya çalışmıştım ve bu bağlantılarla 3 yıl önce kaydettiğim bu yazıyı ortaya çıkarmıştım. Bu yazıda gördüğüm en büyük eksilik notlar arasından kurduğum bağlantısallıktan doğması itibariyle içinde barındırdığı örtük bağlamlar ve kavramlar üzerine yeterince açıklama getirmeden girişilen aceleci benzetmeler. Daha bir çok eksiği vardır, yenilemekle uğraşmadım. Kısacası bu yazı oldukça eksiktir. Ancak bir derdi ifade ettiği gerçeği sizlerle paylaşma adına beni motive etti.
Umarım iyi gelir.
Devrilmemek İçin Değişebilmek
Değişim, varlığın kendini var olma sahasında gösterdiği o ilk andan beri esen rüzgarın adıdır. Bu rüzgarın, üzerinden esip aşındırmadığı, içinde sürükleyip dönüştürmediği, birlikte yolculuğa çıkıp başkalaştırmadığı ne bir oluş ne de bir olgu vardır. Bu rüzgar girdiği her haneye bir şeyler getirdiği gibi, haneden çıkarken de bir şeyler götürür. Varlık aleminde değişimin kucağından kaçabilmiş bir oluş gözlemlenemediği gibi, derdi sadece değişimden kaçmak olanların kaçarken dahi değiştiği en az değişim kadar gerçektir.
Bu yazının leitmotivi olan "değişime" yeterli olgunluğu gösterip, alışık olduğumuz yerleşik düzlemlerin dışından bakabilirsek tabiatın bize söyleyecek çok şeyi olduğuna inananlardanım.
Maddenin sürekli düzensize gitme durumunu açıklayan Termodinamik’in 2. yasası Entropi, biz dahil gözümüzün dokunabildiği her şeyin değişimden kaçamadığını sabırlı bir dil ile anlatır. Belki bu dil kimisine sıkıcı gelebilir. Fakat inanın tabiatın bu sabır dili, anlatısını nefsine hizmet ettirmekten kendini alıkoyamayan kör bir çığırtkanın dilinden daha irşad edicidir.
Değişim, kendisi karşısında esnemeden direnç gösterenleri kırılanlar, varlığını reddedenleri ise devrilenler cehenneminde misafir eder. Esnek ve şefkatli bir rahimden, cennetini bırakıp arza temas eden insanın, akılla müşerref kılındığından bu zamana kadar değişimle olan iyi arkadaşlığı, onu tabiattaki eşyaya en hakim primat kılmış gözüküyor. Hatta insanı bir kenara koyup, gözünüzü insandan büyük, insanı da kapsayan, akıllara durgunluk verici ‘canlılık hikayesine’ çevirin. Orada canlılığın bu değişimin en mucizevi meyvelerinden biri olduğuna tanıklık edeceksiniz.
Her ne kadar canlılığın mekanizmasını Entropi’ye direnç göstermek gibi basit ve yetersiz ifadelerle açıklamaya çalışsak da, aslında canlı bir organizma ancak Entropi’yi canlılığını muhafaza etmek için kullanabildiği sürece canlıdır. Ne olduğunu bugün dahi tam açıklayamadığımız canlılık hakkında Erwin Schrödinger’in enfes ifadesini buraya eklemeden geçemeyeceğim. Der ki,
Canlılık, sürdürülebilir bir düzensizlik halidir.
Belki ben de biraz abartarak ifade edebilirim ki canlılık ve değişim sıkı birer dosttur ve canlılık varlığını değişimle olan içten arkadaşlığı ve onu şefkatle kucaklayışına borçludur. Belki de bu yüzden canlı kalabilmek sürekli olarak değişebilmekle yakından ilişkilidir.
Yazının başında ifade ettiğim gibi değişim, varlığın kendini var olma sahasında gösterdiği o ilk andan beri esen rüzgarın adıdır ve ne insan ne de topluluklar bu değişimden âridir.
Toplulukların bir acele ile içine doluştuğu gemilerin rotalarını saptırabilecek şiddet ve kararlılıkta rüzgarlar estirmeyi başarmış figürlere bakarsanız, orada birbirine zıt fikirlerin yaratacağı basınç farkını bir değişim rüzgarına çevirebilen zihinlere rastlarsınız.
Ancak değişim her zaman beklentilerimize kapı aralamaz. Tarih, değişim rüzgarını onulmaz yıkım ve iyileşmez yaraların parçası haline getirenlerle doludur. Bu rüzgarları iyileşmez yaralara dönüştürenlerden ibret alırken, aynı zamanda, bu rüzgarın varlığını dahi reddedip doğru pozisyon almayarak alabora olan nice gemiyi de hatırlardan çıkarmamak gerek.
Değişemeyenin devrildiği tabiatta, devrilmek istemeyenler için çokça ders vardır.
Belki devrilmekten ancak bu değişim rüzgarının varlığını reddetmeyerek kurtulabiliriz. Belki emniyet içinde ilerlemenin yolu bu rüzgara karşı doğru pozisyonlanmaya ve onu bir canlı organizmanın kullandığı gibi kullanmaya yardım edecek bilgi, beceri ve manevra kabiliyetini edinmekten geçiyordur.
Selamet belki de değişmekte değil, değişebilmektedir. Tam da bu noktada gemisini ve içindekileri sevenlere Burke’ün
"kendilerini değiştirecek araçlara sahip olmayanların kendilerini koruyamayacağı" sözünü hatırlatmakta fayda görüyorum.
Bu bölümü bir alıntı ve soru ile bitirmek istiyorum. Abdullah Laroui Tarihselcilik ve Gelenek isimli kıymetli eserinde
"Ne isyan yaratıcıdır ne de kabulleme" der.
Galiba, ne değişime isyan bayrağı çekip reddetmek bizi canlı kılar ne de değişim rüzgarının yıkıcılığına kendimizi kaptırmak. Belki de büyük sorunlarımıza yeni çözümler yaratabilmek için yeni bir metoda ihtiyacımız vardır. Rûmî'nin de diliyle belki en çok şimdi yeni şeyler söyleme vaktidir.
Sahi, değişemeyenin yeni şeyler söyleyebilmesi mümkün müdür?
Muhabbetle,
Yavuz
|
|
Yavuz Caner
Lütfen yorumlarını ve iletmek istediğin mesajı bu e-maile karşılık vererek bana ulaştır.
|
Cambridge, Massachusetts
Unsubscribe · Preferences