Evrim Her Şey Tesadüftür Der Mi?


LARTES Okuma-Dinleme Notları

"Bugün yazdıklarım dün düşündüklerimdir, yarın değişebilir, umarım da değişir."

Okuyucu dost ->

Okuma notlarında yanlış bilgi ve eksik görürsen bana YAZ. Beni cahilliğimle baş başa bırakma

Dilerseniz bu ileti üzerinden, dilerseniz yavuz@lartesnotlar.com’a e-mail atarak bana ulaşabilirsiniz

Konuşmak bir iletişim yoludur. Dil ise konuşarak iletişim kurmak istediğimizde kullandığımız bir araçtır. Gel gelelim aynı dili konuşabilmek sorunsuz bir iletişim için tek başına yeterli değildir.

Mesnevi’nin bişnev! Yani duy emriyle başlaması mutlu bir tesadüfün neticesi değildir diyor Senail Özkan ve devam ediyor; Biraz dikkat edilirse bişnev emri ile anlamak, kavramak, idrak etmek arasında gizli bir bağ vardır. Bişnev, yani duy işit dinle kulak ver; anlamak için dinle, neyin nelerden şikayet ettiğini anlamak, kavramak için duy, kulak ver!…

Birbirimizi duyabilmenin etkili yollarından biri olarak şu metodu oldukça önemli buluyorum. Karşı tarafın ifadelerini ona kendi anladığımız düzende yeniden çerçeveleyip tasdik ettirmek ve bu tasdikin izinde iletişimi devam ettirmek. Bu metot, münazaralarda kimsenin umrunda olmasa da bir tartışmanın sıhhatini muhafaza etmek için oldukça etkilidir. Böylece anladığımızı sandığımız şeyin, anlatıcının anlatmak istedikleriyle aynı hizada olup olmadığını kontrol eder, birbirimizi doğru duyabilmenin ilk ve en önemli adımını atmış oluruz.

Yıllardır sokaklarımızın köşelerinden gazete köşelerine, telefon ekranlarımızdan televizyonlarımıza kadar her yerde bu duyuş eksikliğinin biriktirdiği yüksek tansiyon ve kalabalıkta yanlış anlaşılan bir diğer hatalı anlayışa değineceğiz.

Evrim her şeyi tesadüflere mi dayandırır? Evrim her şey kendiliğinden, bir rastlantı sonucu mu oldu der?

İlk şu ne idüğü belirsiz ‘her şey’ kelimesi üzerine konuşalım.

Evrim Teori’sine dair işittiğiniz ve muhalifleri tarafından sıklıkla dile getirilen bu iddia DOĞRU DEĞİL.

Öncelikle evrim her şeyin bilimi değildir. Her şeyin bilimi diye bir şey de yoktur. Hiç yoktan içinde bulunduğumuz mevcut paradigmada bilim her şeyle ilgilenemiyor. Modern bilimin genel kabul gören sistematik yapısının ancak belirli koşullara sahip fenomenleri, olay ve olguları inceleyebildiğini hatırlamakta fayda var.

İkincisi, Evrimsel Biyoloji de her şeyle ilgili hiçbir şey söylemez. Çünkü söyleyemez.

Bu tarz genellemeler, aceleciliğin-korku-kaygı veya kibrin zihni gölgelediği zamanlar göze makul görünebilir. Ancak selim bir akıl için safsatadan fazlası değildir. Çünkü biyoloji canlılığın bilimidir.

Canlılık bizim de içinde bulunduğumuz ve elimizdeki araçlarla üzerinde ancak eğitimli düşünce egzersizlerine kalkışabildiğimiz, kendisini tanımlamakta bile zorluk çektiğimiz, hayret kabartan-yürek hoplatan muhteşem bir fenomenken, biyoloji bize bu muhteşem fenomene dair elimizdeki araçlarca sadece bir şeyler fısıldar.

Biyoloji bilimi dahi canlılıkla ilgilenmesine rağmen canlılığın tamamına dair nihai açıklamalar getirmez. Bu yüzdendir ki, biyoloji ve diğer bilim dallarının biyoloji ile kenar etkisi yarattığı alanlarda her gün yeni bir istisna ile karşılaşıyor ve zihinlerimizin sınırlarını zorlayan türlü paradigma değişimlerine neden olabilecek enteresan gelişmeler şahit oluyoruz.

Varoluş gerçekten sonunu getiremeyeceğimiz bir kitap gibi apaçık önümüzde duruyor. Bizler ise o kitabın karşısında heyecanla onu tecrübe edip tadına varmaktansa, sanki sonu yokmuş da her şey şimdi okuduğumuz sayfalardan ibaretmiş gibi, gördüğümüz kadarıyla görmediklerimiz üzerine nihai yargılara koşuyoruz. Kısacası kendimize yazık ediyoruz. Çünkü acele ediyoruz.

Kısacası modern evrimsel sentezin ‘her şey’ üzerine bir iddiası yoktur.

Peki bu duman neden var? Neden tesadüf ve rastlantı kelimeleri oldukça dikkatsiz bir şekilde teorinin kendisi ile anılıyor?

Teoriyi açıklamaya çalışırken, evrim mekanizmalarının işleyişini yanlış anlaşılmalardan korumak için rastgelelik veya tesadüf kelimeleri kullanılır. Fakat birbirini duymakta zorlanan taraflar arasında bu çaba daha büyük yanlış anlaşılmalara sebebiyet vermiş durumda.

Çünkü korku veya nefretle gölgelenmiş kimi zihinler ‘peki bu kavramların teorideki bağlamı nedir?’ diye sormak yerine kendilerinin anladığı ilk yerden ‘teorinin asla dile getirmediği iddialarla’ ile savaşır hale geldiler. Kısacası yıllarca evrim teorisi diye sanıp saldırdığımız şey evrim teorisinin kendisi ile alakasız bir korkuluktan ibaret.

Üzerine evrim teorisini araçsallaştıran zayıf zihinlerin bu kelimelerden yola çıkarak yarattıkları ideolojik söylemleri teorinin biyolojik kaideleriymiş gibi sunmaları da cabası. Hadi biraz bunları inceleyelim.

Kitabın ortasından konuşmaya başlayacağım ve bu bölümü bir bilim felsefesi tartışmasına sürüklemeden bitirmeye çalışacağım.

Evrimin temel mekanizmalarından sadece 2 tanesini hatırlayın.

  1. Popülasyon içinden seçilecek genetik çeşitliliğe katkıda bulunan mutasyonlar
  2. Bu çeşitlilik arasından ortam şartlarına uygun genlerin seçilmesine neden olan seçilim baskısı.

Mesela bu ifadelerde şöyle bir algı uyandı. Sanki seçilim baskısı diye bir şey var ve kalkıp bir bilinçle veya sistemle genleri seçiyor… Tam da bu yanlış anlaşılmayı engellemek için bilim anlatıcıları şu ifadeyi kullanır.

Popülasyon içindeki genetik çeşitlilik rastgele seçilir.

Böyle söylenir çünkü seçilim baskısı dediğimiz şey, genetik çeşitliliğin arasından seçim yapılırken kendi içinde seçime dair bir plan göremediğimiz şartların ifadesidir.

'Gözlemleyebildiğimiz' (gözlemlenebilir) bir planla bu genleri seçmediğini ifade etmek isteriz. (Siz isterseniz bu planın var olduğuna ve görmesek dahi bunun ilahi bir yönlendirme ile gerçekleştiğine inanabilirsiniz, bilim bu böyle değildir diyemez. Keza bir planla gerçekleşse bile yine Evrim Teorisi’nin temel kaideleri ilahi bir planın şu an görebildiğimiz mekanizmaları olarak varlığını korumaya devam edebilir.)

Daha da açacak olursak;

Seçilim baskısının kendi dinamikleri, genetik çeşitliliğin de kendi dinamikleri vardır. Seçilim bu iki farklı dinamiğin anlamsal bir nedensellik taşımayan karşılaşması sonucu yaşanır. Bunu ifade ederken ise tesadüf ya da rastlantısallık ifadelerini kullanırız. Gerçek hayattan örneklendirmeyi deneyelim;

Ravin Almanya’nın bir köyünde yaşamaktadır. Norveçten göçmüştür. Kendi kültürlerinde bilyelerin özel bir yeri vardır ve her çocuk kendi inanışlarının farklı yönlerini temsil eden renklerde bilyeler taşır. Bu bilyeler Ravinlerin köyünde özel bir törende bir şaman tarafından verilir. Bir gün Ravin 3 arkadaşı ile Norveç'e atalarını ziyarete gider. Gittiği yerde bir festivalle karşılaşır. Festival ise oraya Güney Amerika’dan göçmüş kadim bir kabile tarafından düzenlenmektedir. Ravin ve 3 arkadaşı asla tanıdık olmadıkları ve onları çok heyecanlandıran bu festivale katılmak ister fakat bir sorun vardır. Festival kabileye özeldir ve sadece elinde kabilenin gücünü ve savaşçılığını simgeleyen yeşil bilyeye benzer oval taşlara sahip olan üyeler katılabilmektedir. Diğer tüm 3 arkadaşında sırasıyla mavi, sarı ve kırmızı bilyeler vardır. Fakat Ravin’inkiler yeşildir. Ravin insanların elindeki oval taşlara bakar ve kendi elindeki bilyelere çok benzediğini görür. Böylece bilyeleri kontrol eden güvenlik görevlisinden kolayca geçer ve diğer arkadaşları dışarıda kalır. (Ravin biraz da gavatmış insan arkadaşlarını öyle dışarda bırakır mı :D). Böylece Ravin geçmiş ve arkadaşları kalmıştır.

Burada iki tane kendi içinde birbiri ile anlamsal ilişkisi olmayan mekanizma vardır. Bu mekanizmalardan biri Almanya’nın köyündeki Ravin’in içinde yaşadığı kültürde çocuklara bir şaman tarafından farklı anlamlara gelen bilyeler verilmesidir. Mekanizmalardan ikincisi ise, Norveç’e güney afrikadan göşmüş kadim bir kabilenin kendi aralarında yaptıkları festivale özel sadece yeşil oval taşlarla girilmesidir.

Bu iki mekanizmanın kendi içinde birbirinden bağımsız bir hikayesi vardır ve birbiri ile amaçsal bir nedensellik ilişkileri yoktur.

Biri kalkar da o festivalde Ravin seçildi diye bu hikayeyi anlattığında. Sanki Ravin özel bir amaçla, bilinçli bir kararla seçildi sanılabilir. Bu yüzden anlatıcı bu yanlış anlaşılmayı önlemek için ‘hayır Ravin özel olarak bir amaçla seçilmedi. Ravin’in elinde farklı sebeplerden yeşil bilyeler vardı ve Kabile de farklı sebeplerden o yıla özel yeşil oval taşları geçiş bileti olarak kullanıyordu. Bu bir rastlantıydı-tesadüftü’ der ve sanki biri özellikle diğer arkadaşlarını almamış da Ravini seçmiş gibi bir yanlış algıyı ortadan kaldırır.

Buradaki rastlantı ve tesadüf ifadesi neyse evrim teorisindeki seçilim baskısı ve genetik çeşitlilik arasındaki amaçsal bir nedenselliğin olmadığını ifade etmek için kullandığımız rastlantı ve tesadüf aynıdır.

Böyle gerçekleşen milyonlarca olayda tanrı var mı yok mu tartışmasına girişmek nasıl zayıf bir düşünme girişimiyse, Evrim'in yanlış anlaşılmış versiyonundan yola çıkarak aynısını yapmak da o kadar zayıf bir girişimdir.

Velhasıl tesadüf ve rastlantısallık anlatıyı kolaylaştırmak için kullanılan bir ifadedir. Bu teknik ifade sanki doğal seçilim özellikle o genleri seçmiş gibi algılanmasın diye kullanılır. Tıpkı kapıdaki güvenliğin özellikle Ravin’i seçmediğini anlatmak için tesadüftü dediğimiz gibi.

Şimdi evrimin mekanizmalarını anlatırken ifade ettiğimiz ikinci bir rastgelelikten bahsedelim. Mutasyonlar…

Genetik ile ilgili teknik ve temel konulara girip konuyu boğmadan şunu ifade etsek yeterli olur. Varyasyon çeşitliliğine hizmet eden ve düzenli-sürekli gerçekleşen genetik mutasyonların bir kısmının spontan gerçekleştiğini düşünüyoruz. Bu tür bazı mutasyonlar yine bir plana bağlı kalmadan ortaya çıkar ve biz buna TESADÜF deriz.

Genetik mutasyonların, genellikle rastgele meydana geldiği söylenir. Bu, mutasyonların belirli bir hedefe yönelik olmadığı anlamına gelir. Ancak, mutasyonlar tamamen rastgele değildir. Çevresel faktörler, DNA replikasyon hataları, kimyasal etkiler gibi çeşitli faktörler mutasyonların olasılığını etkileyebilir. Mutasyonlar tesadüfen ortaya çıksa bile bu mutasyonların popülasyondaki etkisi her zaman rastgele değildir. Doğal seçilim bu mutasyonların popülasyonda yayılmasına veya elenmesine neden olur.

Biraz egzersiz yapalım.

Mesela bazen bir olayın gerçekleşmesine sebep olan planlı, sistematik ve düzenli bir mekanizma göremeyiz, o yüzden spontane deriz. Ya da bazen bir sistem görüyoruz fakat sistemin tüm parçaları üzerine izleme yapma yeteneğimiz olmadığı için gerçekleşen bazı olaylar bizim için şimdilik bir rastgelelik içerir. Ya da garip de olsa bir sistemin varlığının farkındayız ama sistem birden fazla olasılığa imkan tanır… Böylesi durumlarda da mekanizmalar arası ve içi ilişkiyi açıklamak ve yanlış anlaşılmaları engellemek adına rastgelelik ve tesadüf kelimelerini kullanırız.

Çoğu zaman bu ifadeyi genetik açısından, Evrimsel Biyolog Andreas Wagner'in tabiriyle şu anki bilgisizliğimizin bir itirafı olarak da düşünebiliriz. Fakat biliyor olmamız evrimin temel mekanizmalarını ortadan kaldırıyor olmazdı. Olguyu daha iyi açıklıyor olurduk.

Özetlersek, popülasyonun içindeki mutasyonlarla desteklenen çeşitliliklerin yararlı olup olmayacağına karar verip o spesifik mutasyonun seçilmesine sistematik olarak izin veren bir plana sahip, özel bir fiziksel mekanizmanın dışarıda var olmadığınından bahsederiz. Ya da (genetik kimi istisnalar dışında) canlının dışarıdaki seçilim baskısına göre seçilecek genleri yaratması ve ona göre adapte olmasını sağlayan bir mekanizmanın keşfedilmemiş ve görülmemiş olmasından bahsederiz. Zaten böyle olsaydı, örneğin değişimler popülasyondaki bireylerin ihtiyacına göre gerçekleşiyor olsaydı Lamarck'ın evrimini konuşuyor olurduk. Elimizde Lamarkçı evrimi kanıtlayan bilimsel bir temel bulunmamakta.

Bu tartışma, yıllardır, tamamen bilim ve bilim felsefesinden uzakta ve nefislerinin gölgesinde ne dediğini bilmeyen, bilmediğinde direten aceleci tarafların arasında geçiyor. Bu tartışmaların bir tarafı olmaya gerek yok.

Tabiattaki bir olgunun nasıl işlediğini öğrenmek o olguya dair hayretimizi öldürüyorsa sorunu olguda değil kendimizde arayalım. Belki anladıkça artan hayreti, körce bir hayranlığa tercih etmek gerektir. Hayranlık bir muhalif rüzgara bakar ama hayret bir ömür yoldaş, arkadaş olur.

Yavuz,

Muhabbetle

Yavuz Caner

Lütfen yorumlarını ve iletmek istediğin mesajı bu e-maile karşılık vererek bana ulaştır.

TWITTER
INSTAGRAM
YOUTUBE
SPOTIFY

Cambridge, Massachusetts
Unsubscribe · Preferences

L'ARTES E-BÜLTEN

Sorunlarını çözmene yardım edecek, dünyanı genişletecek, kendi dilinde ulaşamadığın yazar ve uzmanların konuşma ve kitaplarından notlar... Doğrusu şu. Defterimdeki kendi notlarımı paylaşıyorum.

Read more from L'ARTES E-BÜLTEN

LARTES Okuma-Dinleme Notları "Bugün yazdıklarım dün düşündüklerimdir, yarın değişebilir, umarım da değişir." Dilerseniz bu ileti üzerinden, dilerseniz yavuz@lartesnotlar.com’a e-mail atarak bana ulaşabilirsiniz Patreon'dan Desteklemek İstersen Tıkla Son aylarda günlükte sürekli kendimle tartıştığım bir konuya dair bağımlı bağımsız ufak notları bir sırayla derleyip buraya koydum. Bir 6 ay sonra katılır mıyım bilmiyorum ama dijitale geçsin, burada kalsın. Zihninde neyi nereye koyacağını ve...

LARTES Okuma-Dinleme Notları "Bugün yazdıklarım dün düşündüklerimdir, yarın değişebilir, umarım da değişir." Dilerseniz bu ileti üzerinden, dilerseniz yavuz@lartesnotlar.com’a e-mail atarak bana ulaşabilirsiniz Patreon'dan Desteklemek İstersen Tıkla Dışarıda var olduğunu düşündüğümüz bir sorun bizden gelen eklemelerden kaçamaz. Gerçeğe olduğu haliyle ve tüm yoğunluğuyla yaklaşmak mümkün olmadığı için sorunlarımız, bizim algıladığımız gerçeklikten çekip yarattığımız modellerdir. Keza çözümler...

LARTES Okuma-Dinleme Notları "Bugün yazdıklarım dün düşündüklerimdir, yarın değişebilir, umarım da değişir." Dilerseniz bu ileti üzerinden, dilerseniz yavuz@lartesnotlar.com’a e-mail atarak bana ulaşabilirsiniz Neden Aynı Hatayı Sürekli Yapıyorsun? Alok Kanojia'dan Notlar AYNI HATALARI ISRARLA YAPMAMAK İÇİN PART 2 Kontrafaktüel düşünme bir bültende anlatılacak bir konu değil. Fakat Alok'un yaklaşımını kısaca özetlemek mümkün. Lütfen aklınıza takılan şeyi bana doğrudan yazın. İlgililer için...