profile

L'ARTES E-BÜLTEN

Defterimdeki notlarımı paylaşıyorum.

May 12 • 7 min read

EVRİM NE DEĞİLDİR?


LARTES Okuma-Dinleme Notları

"Bugün yazdıklarım dün düşündüklerimdir, yarın değişebilir, umarım da değişir."

Okuyucu dost ->

Okuma notlarında yanlış bilgi ve eksik görürsen bana YAZ. Beni cahilliğimle baş başa bırakma.

Dilerseniz bu ileti üzerinden, dilerseniz yavuz@lartesnotlar.com’a e-mail atarak bana ulaşabilirsiniz

EVRİM NE DEĞİLDİR

Hayatımızda yer yer cüzi irademiz ölçeğinde kendi ellerimizle kurduğumuz ama genelde ufak değişikliklerle kopyalayıp, etrafımızda olup bitenleri oradan anlamlandırdığımız anlatı ve anlam setlerimiz vardır.

Önümüze çıkan sorulara genelde bu anlam setlerinden cevaplar veririz. Tabiri caizse bizler eşyaya, idrakımızın adeta sınır boylarını tutan anlatıların bize izin verdiği açılardan yaklaşırız.

Tam burada hatırlamamız gereken bir şey var.

Zihnimizin boşluk ve netsizliğe karşı acizliğinden kaynaklı aceleciliğimiz ve muhtemel cevapların temel anlatılarımızla uyuşmama ihtimaline dair tahammülsüzlüğümüz bizi bilmediğimiz konularda biliyormuş gibi davranmaya daha doğrusu çoğu zaman biliyormuşuz gibi düşünmeye-inanmaya sürükleyebiliyor. Bu çok doğal, çok insani. Kendimden biliyorum. Tam da bu yüzden ara ara kontrol etmesi zor olsa da kendimize sormamız gereken bir soru var. Acaba şu an hoşuma gidecek cevapları kabul etmeye dair arzum, meseleye dair hakikate yaklaşma isteğimin önünde mi değil mi?

Bu türden bir sorgulamayı evde tek başına, dingin bir zihinle yapmak dahi kolay değilken, bir tartışma sırasında yapmak imkansız hale gelebilir. Sadece bu değil, bizler çoğu zaman 'olanı' olduğu gibi konuşmak yerine, olanı kendi ideoloji ve inançlarımızın geometrisine oturtacak şekilde eğip bükeriz.

Hal buyken evrime dair sağlıklı bir tartışma içinde bulunmak o kadar da kolay gözükmüyor. Hele ki fikrin bizim ağzımızdan çıkıyor olmasıyla ortaya çıkan bir takım duygularımız karşı tarafı anlamamız adına ihtiyacımız olan sabır ve öz kritik becerimizi baskıladığında tartışmanın sıhhati tartıştığımız odayı bizlerden önce terkediyor. Sonuç ise yorgunluk ve bir garip kakafoni oluyor.

Evrim teorisini bir köşeye bıraktım. Hayatın olağan akışında karşımıza çıkan, o sonuç vermeyen ve yorgunluktan başka bir çıktı alamadığımız garip kakafonilerde eksik olan tek şey tartışma irfanı değil. Keşke tek eksiğim, eksiğimiz genelde bu olsa. Bu sonu gelmeyen tartışmaların bir diğer büyük sebebi ise bilgi ve onunla aramızda kurduğumuz kişisel-psikolojik ilişki.

Bir tartışma hayal edin. Tarafların tümü şirazeden çıkmış ama bir taraf hiç yoktan ortaya koyduğu veriler, bilgiler açısından haklı gözüküyor. Genelde böyle bir tartışma sırasında duyacağımız şey şudur. ‘Ya haklı ama üslubu sorunlu’. Ancak konuya ait tartışmalar öyle taraflar arasında geçiyor ki iki tarafta da endişe verici derecede kendinden eminlik ve korkunç bir bilgi eksikliği gözlemleyebiliyorsunuz.

Biliyoruz ki yanlış bilen ve bildiğinden emin iki insan en olgun tartışmayı yürütseler dahi doğruda mutabık olmaları, doğruda birleşmeleri zorlaşıyor. İşte evrim teorisi etrafında avamca dönen tartışmalara bakın, orada da bunu göreceksiniz. Az daha dikkat kesilirseniz, tartışmada evrim teorisinin konuşulmadığını; ideolojilerin inançların, dini mitlerin, inanca dair anlayış ve yorumların, dünya görüşlerinin birbiriyle yarıştırıldığını farkedeceksiniz.

Yani evrim teorisi adına yapılan tartışmaların çoğunda evrim teorisinin kendisini göremiyoruz.

Bu aceleci genel kabul ve kanıların yarattığı atmosferde, sadece evrim teorisini değil hayata dair herhangi bir konuyu etraflıca idrak etmemiz mümkün değil.

Bu yüzden bugünkü notları ‘Evrim Ne Değildir?’ Sorusu etrafında topladım.

Geçen hafta en azından Bilimsel Evrim Teorisi’nin tanımı ile giriş seviyesinde bir ilişki kurmuştuk. Bugün olduğu gibi önümüzdeki haftalarda da sizlere ‘Evrim Ne Değildir?’ sorusu etrafında küçük bazı notlar göndereceğim. Sizden gelen geri bildirimlere göre bu küçük notları ayrı yazılar altında uzun bir incelemeye dönüştürebilirim. Ancak şimdilik bu küçük notları paylaşmayı yeterli görüyorum.

(Not: Eskiden kaleme aldığım bu notları okurken kuvvetle muhtemel vurgularsam konuyu dağıtacağımı düşündüğümden metni zayıf bıraktığım birkaç nokta farkettim. Malumunuz bunlar kişisel okuma notlarım :). Ondandır, bu nota ayrı bir yazı yazmak farz oldu. Özellikle bilime dair söylenecek her şeyin zaten temelde felsefi bir pozisyon olduğu gerçeği bu yazıyı bambaşka bir yere götürebilirdi. O zaman da yazı bir okuma notu olmaktan çıkar küçük bir bir el kitabı boyutuna ulaşırdı. Fakat 'evrim ve yaratıcı' etrafında tutarsız ve yanlış bir bağlamda kurulan tartışmalara dair yanılgıları giderelim derken ihtiyacın dışında açabileceğim yeni bir tartışmayla zihinleri boğmak istemedim. İleride bu notu revize edeceğim. Ancak bu haliyle dahi giriş düzeyinde işinize oldukça yarayacağını düşünüyorum.

Defterdeki o notlara geçecek olursak 🔽

Evrim teorisi, tanrının var olmadığını kanıtlayan bir teori değildir.

Ben müslümanım da bunu o yüzden söylüyorum sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Çünkü kurumsal bir din ya da genel anlamda tanışık olduğumuz türden bir tanrı inancım yok. Ancak durum bu. Evrim teorisi tanrının var olmadığını kanıtlayan yahut tanrı yoktur iddasında bir teori DEĞİLDİR.

Bilimsel teoriler veya makaleler böyle şeyler iddia edemez.

Evrim canlılığın var olduktan sonraki hikayesine dair bizlere açıklama alanları yaratır. Yaratılış ise evrim biyolojisinin ne konusudur ne de alanıdır. bilimsel evrim teorisinin yaratılış dediğimiz hikayeye dair hiçbir iddiası olamaz. Olmaz değil, olamaz. Zaten bilimsel içeriğinde böyle bir iddiaya rastlamanız mümkün değil.

Eğer müslümansanız bence Evrim imanınızı da kaçırmaz.
O tabiatta gözlemleyebildiğimiz apaçık bir olgudur. Hatta inanan biri için evrimsel biyolojinin vesilesiyle canlılığın hikayesi adına artan marifeti onda öyle bir hayret uyandırır ki, sanatını icra ettiğini düşündüğü sanatkara, yani yaratanına karşı muhabbetini dahi ziyadeleştirir.

Evrimsel biyoloji etrafında yazılmış hiçbir bilimsel makalede tanrının varlığı veya yokluğu ile ilgili bir şeye rastlayamazsınız. Bunu iddia ediyorsa zaten bilimsel bir makale değildir. Evrim teorisi üzerinden kişinin hayata dair şahsi çıkarımlarıdır.

Bu şahsi çıkarımların, evrim teorisiymiş gibi anlaşılması konunun anlaşılmasını da zorlaştırıyor.

Notlarda ifade ettiğim gibi,

evrimsel biyolojiyi ilgilendiren hiçbir bilimsel araştırma tanrının varlığıyla ilgili bir şey söylemez. Neden? Çünkü söyleyemez.

Bilimsel makaleler gözlemlenebilir, test edilebilir-deneye tabi tutulabilir ya da üzerinde eğitimli tahminlerde bulunabileceği yanlışlanabilir olay-olgu ve önermeler üzerine yazılır. Bir şeye bilimsel bilgi yahut makale yahut bilimsel kanıt diyebilmeniz için yolunun burdan geçmesi gerekiyor. Tanrının varlığı ve yokluğu şu anki metodolojik sınırların içinde test edilebilir bir şey değil.

Tam da bu yüzden evrenin alışılmış gerçekliğinin ötesine işaret ettiğini düşündüğümüz konsept ve olguları bilimin
alışıldık testlerine bırakmamalı, ikisi arasındaki anlam ve alan farkının bilincinde olmalıyız.

Eğer biri özellikle bilimsel etiketini kullanarak bize tanrıyı bilimsel olarak kanıtladığını iddia ediyorsa önce kendine sonra bize yalan söylüyor demektir. Tam tersi için de geçerli.

Eğer biri bize tanrının yokluğunu bilimsel olarak kanıtladığını iddia ediyorsa da yalan söylüyor demektir. Bu iki tür iddianın sahiplerinin bilim ve bilimsel metodolojinin doğal sınırları, felsefi problemleri ve prensiplerinden haberdar olmadıklarını ve en hafif tabirle boş konuştuklarını söyleyebiliriz. Ya da iyi niyetli bir yanılgı içerisindeler desek daha makul olabilir.

Çünkü Tanrı'nın varlığını kendimizce "delillendirmekle" bilimsel olarak kanıtlamak farklı şeylerdir.

Bu yüzden sadece evrim teorisi gibi bilim tarihinin en önemli ve en çok teste maruz bırakılmış bilimsel teorisi değil, hiçbir bilimsel teori yahut bilimsel makale Allah'ın varlığı ya da yokluğunu kanıtlamaz. Neden? Çünkü metodolojik olarak kanıtlayamaz.

Bilim bu konularla ilgilenmez diye sağda solda duymuşsunuzdur. Bilim tenezzül etmediği için bu konularla ilgilenmiyor değil, bilim bu konularla metodolojik olarak ilgilenemeyeceği için ilgilenmiyor.

Hala neden ya diyorsak. Bilimin nasıl bir bilgi üretme aracı olduğunu anlamak için kendinize vakit ayırabilirsiniz. (Sorular için -> yavuz@lartesnotlar.com)

Meseleyi evrim teorisine getirirsek, Biz neye evrim diyorduk?

Popülasyonlar arası gen ve özellik dağılımının nesilden nesile değişimine evrim diyoruz.

Bu bizim tabiatta gözlemleyebildiğimiz bir olgu. Bu olguyu inceleyen, yani popülasyonlar arası gen ve özellik değişimini inceleyen bilim dalına ise evrimsel biyoloji-evrim biyolojisi diyoruz. Bu değişimi en iyi şekilde açıklayan teoriye ise Evrim Teorisi diyoruz olay bundan ibaret.

Tanrı var yok böyle şeyler söylemez evrimsel biyoloji.

Canlılığın ortaya çıktıktan sonra nasıl bu denli çeşitlendiğine dair açıklama alanları açan bu biyoloji disiplini biyolojik olgular ile ilgilenir. Tanrı ile ilgilenmez. Ancak dilersek bu ilgiyi bizler kurabiliriz.

Velhasıl, zamanımızı böyle tartışmalarda kaybetmek çok akıl karı durmuyor.


Sizlere yukarıdaki konuyu, okuma notundan ziyade derli toplu bir yazı haline getirme sözü veriyorum. Çünkü buna ihtiyaç olduğunu hissediyorum.

Buraya kadar okumuşsanız zaten konu ile yeterince ilgilisiniz demektir. Lütfen konuya dair aklınıza takılan en ufak soruyu dahi bu iletiye cevap vererek bana ulaştırmaktan çekinmeyin.

Önümüzdeki günlerde, evrim ne değildir başlığı altında 'evrim teorisini biliyorum' diyenlerin dahi şaşıracağı cinsten notlar posta kutunuzda olacak. Açmayı unutmayın :)

Muhabbetle,

Yavuz.


Yavuz Caner

Lütfen yorumlarını ve iletmek istediğin mesajı bu e-maile karşılık vererek bana ulaştır.

TWITTER
INSTAGRAM
YOUTUBE
SPOTIFY

Cambridge, Massachusetts
Unsubscribe · Preferences


Defterimdeki notlarımı paylaşıyorum.


Read next ...