profile

L'ARTES E-BÜLTEN

Defterimdeki notlarımı paylaşıyorum.

Oct 26 • 3 min read

Mucizenin Gölgesinde


L'ARTES NOTLAR

26 Ekim Pazar

Hoşgeldiniz dostlar.

Tecrübe ettiğimiz bu hayatın, varoluş anlamında bir mucize olduğunu şanslıysak erkenden fark ederiz. Süreklilik arz eden şeylerin kıymet ve mucizeviliğini zamanla kavramakta tembelleşmek ile alışmak arasındaki fark aslında açıktır. Bir şey sürekli oluyor diye olmasını beklemek ve ona göre davranmak, sonrasında bu davranışı daha az eforla daha düzenli ortaya koymak alışmak olabilir. Ancak bir şey sürekli oluyor diye onun kıymet ve garipliği karşısında hissizleşmek alışmak değil, körleşmektir. Bir şeyin sürekli gerçekleşmesi o şeyin mucizeviliğini yitirmesi adına zorunlu bir sonuç değildir. Bu bizim görme ve algılama alışkanlığımızdan ileri gelir. Yani bir şey sürekli oluyor diye mucizevi olmaktan zorunlu olarak çıkmaz.

Hayret uykuya dalınca, gerçek olmayan dertlerin yükleri ve zihnimizde var diye gerçekte de var sandığımız hikayeler bir ruh emici gibi üstümüzde dolaşabilir. Böyle zamanlarda eşyanın üstündeki büyü dağılır. Tarihin en büyük zokalarından biridir bence, isimlendirdiğin şeyi bildiğini zannetmek veya süreçlerinden haberdar olmanın nesnenin kendiliğinin tamamına hakim olmak olduğuna inanmak…

Böyle işe yarar yalanlara sıkça muhattap kaldığımızda bir nesnenin yere düşmesinden ziyade nesneyi izleyerek tecrübe etmenin kendisinin zaten mucize olduğunu fark edemiyoruz. Varoluşa dahil her şey bir mucize iken, ancak bir tarak bir peçeteye dönüşürse mucize diyebiliyoruz.

Bence eşya ile aramızdaki ilişkide bize sürekli söylendiğinden öyle düşünmeye kitlendiğimiz yalanlar ve kurgular var. Görme biçimimizin ortasında orkestra şefi gibi davranan lakin onu hep orada gördüğümüz için doğal olan o zannettiğimiz hikayeler var.

Bu kurgular anlamlı olabilir ancak maliyetlere sahiptir. Kimi illüzyonları gerçekmiş gibi gösterebilir. Örneğin bilmek gibi. Kuşatıcı anlamda bilebiliyor olduğunu düşünmek gibi. Haliyle napıyoruz? Bilme eyleminin, varlığın her yönünü kuşatmak olduğunu sanıp, bu ucuz illüzyon ile hayreti takas ediyoruz.

Bu yazıya özel bağış

Bu bağış sadece bu yazıya özel ve bir kereliktir. 'Other amount' kısmından 1 dolarlık bağışta da bulunabilirsiniz.

Hayatın kemiğinden tutan çok önemli bu mevzudan gözümüzü çevirdiğimizde içimiz çürüyor. Çok ucuz kavgaların, gereksiz yarışların veya donuk bir kalp hayatının içinde buluyoruz kendimizi. Herkesin birleşebileceği çok basit bir zemin olan, hayretle bilemediğini itiraf etmenin etrafında toplanamıyoruz. Haliyle hayrette birleşemiyoruz, hayretle bakamıyoruz.

Halbuki az bir gayret ve mütevazi bir yönelimle zihnimizi izlesek, bir nesnenin bizden bağımsız şekilde kendiliğine erişme gücümüzün olmadığını anlayabiliriz. Çünkü nesneler dahi aslında yaşantılandığı tecrübelerin hepsinden birazdır ama asla tamamı değildir. Bilme eyleminin sanıldığı kadar ‘bir nesne veya olguyu tüm haliyle kuşatmak’ olmadığını, ancak belirli şartlarda işimize yarar referans noktalarına işaret etmek olduğunu anlamak pörsümüş hayretlere gençlik iksiri aşılayabilir.

Çünkü temelde bilmek bir haritalamadır. Nasıl ki harita gerçekliğin kendisi değil temsilidir; bir haritadan koku alamaz, yağmuru hissedemezsiniz ama haritasız yani referanslar olmadan yolunuzu da bulamazsınız. Aynı şekilde bizim bilmelerimiz de olgular ve nesneler karşısında en temelde böyledir.

Bilmek, bize görünen tarafına şahitlik etmektir. Fazlası değil. Bu yüzden insanın ihtiyacı olan şey bence tevazu ve tevazunun ikramıyla zaten gelecek olan hayrettir.

Hiçbir şey bizim önümüze sık sık çıkmasından dolayı mucizeviliğini yitirmek zorunda değil. Biz onun bize sürekli ikram edilişindeki büyüklüğe kayıtsız kaldığımız için kendimizi bu hayretten nasipsiz bırakıyoruz. Var olandan eksilen bir şey yok, eksilen biz oluyoruz.

Bu varoluşun, gözümüzün önünde ısrarla ‘kendini hissettirmeyecek kadar’ incelikte hem bizi kapsayan hem de bizden tecrübe edilirken normalleşmiş olması biraz da bizim ayıbımızdır. Ne ticaretimiz, ne arzularımız, ne de zihnimizde bizi ısrarla çıkmaza sokan hikayelerimiz bu varoluş karşısında hissedilecek hayretin iyileştirici gücünden kaçamaz. Hayret ruhu durular, düzenli hayret onu dinçleştirir. Şükür ise onu yediği fırtınalardan sağ çıkarmak için her an yanaşılmaya hazır bir liman gibi şahsın yanaşması adına orada hazır bekler.

Hayret ve onun en yakın arkadaşı şükür ile yollarımızın daha sık karşılaşması duasıyla.

Kardeşiniz

Yavuz

Lartes Notlar


$7.00 / month

Ayda 2 soğuk kahve karşılığında Gold Abonelik

-Kendi dilinde ulaşamadığın ve uzmanları tarafından yaratılmış 8-10 saatlik röportaj ve podcastlerin bilimsel makaleler... Read more

Bu e-posta size Cambridge, Massachusetts'den yazıldı.
Unsubscribe · Preferences


Defterimdeki notlarımı paylaşıyorum.


Read next ...