profile

L'ARTES E-BÜLTEN

Defterimdeki notlarımı paylaşıyorum.

Nov 02 • 6 min read

Sen Deneyimin Değilsin


L'ARTES NOTLAR

2 Kasım Pazar

Bu hafta huzurlarınızda 2 kişiye teşekkür etmek istiyorum. Sena ve Batuhan bültene aylık düzenli maddi destek sunmak için Gold Abonelik opsiyonuna üye oldular. Çok mutlu oldum. İşimi gücümü bırakıp, sadece sizler için yazmama daha çok var belki ama bu destekler birer adım da olsa beni oraya yaklaştırıyor. Var olun.

$7.00 / month

Ayda 2 soğuk kahve karşılığında Gold Abonelik

Bu yazıya özel bağış

Bu bağış sadece bu yazıya özel ve bir kereliktir. 'Other amount' kısmından 1 dolarlık bağışta da bulunabilirsiniz.

Ticaretimiz, ideallerimiz, hayattan almamız gerekenler listesi, edinmeye söz verdiğimiz başarılar, nereden edindiğimizi bilmediğimiz ve düzenle altında kaldığımız beklentilerimiz, okursak daha akıllı olacağımızı sandığımız kitaplar listesi, sırf ilk anda parıldadığından ömrümüzün sonuna kadar önümüzü aydınlatacağına emin olduğumuz esnemez kalıplar. Tonla kahkaha, onca ağlayışlar.

Tüm bunları tecrübe ederken unuttuğumuz o koca hakikat; bizim bunları tecrübe eden bir ‘şey’ oluşumuz. Adına insan dediğimizde, ‘isimlendirdiği şeyi bildiğini sanmanın’ tuzağına düşmek kolaylaştığı için ‘şey’ ile işaret etmek istedim.

Tecrübe eden ile tecrübenin iki aynı şey olduğunu iddia etmek mantığın temel kurallarını ihlal eder. Gelgelelim tecrübe eden ile tecrübenin aynı şey olmadığını anlamak için temel mantık kaideleri ile tanışmaya ihtiyaç olduğunu da sanmıyorum. Fakat anlaması biraz daha kolaylaşsın diye ifade edelim. Biri fail diğeri ise olaydır. Yani daha en temelde ontolojik statüleri farklıdır. Olayın kendisi ile fail aynı şeydir dediğimizde temel bir kategori hatasına düşmüş oluruz.

Meseleyi daha yakın bir tecrübeye çekelim. Elmayı yediğinizde yaşadığınız tecrübenin sizde gerçekleştiğini söyleyebiliriz, fakat sizin elma yeme tecrübesinin ta kendisi, ya da tamamı olduğunu söyleyemeyiz. Sonuç olarak, biz hiçbir tecrübemizin tamamı ve kendisi değilizdir. Tıpkı deneyimlerimizle ilişkili sonuçların kendisi olmadığımız gibi.

Gelişim psikolojisinde yaygın görüş, bebekliğin ancak belirli bir zamanından sonra dışsal öğelerle aramızda bir mesafe olduğunu ve dışsal nesnelerin vücudumuzun uzantısı olmadığını kavramaya başladığımızı iddia eder. Daniel N. Stern bu durumu The Interpersonal World of the Infant’da ifade ederken,

Benlik duygusu, bebeğin etkileşimleriyle yavaş yavaş ortaya çıkar; başlangıçta yalnızca ayrışmamış bir deneyim vardır.’ der.

Fakat ne garip ki, yetişkin olarak bunun zihinsel farkındalığı sandığımızdan çok daha sonra gelir. Söylesek abartmış sayılmayız, bir çok insan bu zihinsel ayrımı fark edemeden dünyaya gözlerini yumar. O yüzden ticaretini benliğinin tamamı sandığı için, kaybettiğinde kendini kaybeder. İdeallerini kendisine eşitlediği için bulunduğu anda derin ve soğuk bir kuyu açar ve o ideallerine ulaşana kadar kuyu kişiyi takip eder. Şahıs en güzel anlarını dahi maalesef o kuyunun içinden yaşantılar. Varana kadar üşür. Varamazsa bir kere ölür. Vardığında ise iki kere. Onca emekle vardığı yerde hissettiği o büyük galibiyet geçmiştir. Arkada bir an önce gelsin diye uğraşırken yaşanmasına rağmen fark edilmeyip katledilmiş tonlarca an-sevgi-güzellik bırakmıştır. Her şey bunun için miydi der ve tekrar ölür.

Kendini beklentiler sanmanın, benliğini bir ideolojik bakışla eşitlemenin, başarı ve başarısızlığı varlığına bitişik görmenin ne yaşı ne mesleği ne cinsiyeti vardır. Bunu zengin bir tüccarda da görebiliriz, fakir bir işçide de. Bu insan olmanın ortak problemidir.

Çoğu zaman ilk itiraz, kırılması en kolay taraftan gelir. Ne yani o zaman yaptığımız hiçbir şeyin sorumluluğunu almayacak mıyız?

Kısa yanıt; Fiil(eylem) ile fail ilişkilidir ama özdeş değildir. Gelin durumu biraz daha akla yaklaştıralım. Eylemle failin aynı şey olmadığını söylemek neden failin sorumluluğunu ihlal etsin? Fiil ile failin eşit olmayışı zorunlu olarak o kişinin fiilden doğan sorumluluğunu kaldırmaz ve onları ilişiksiz kılmaz. Eylem ile fail arasında ilişki yok değildir, sadece ikisi aynı şey değildir ve aralarında belirli bir mesafe vardır.

Benlik ile deneyimin arasındaki bu koca mesafe kendisine sunulduğunda içinde böyle bir itiraz doğan kişinin, benlik ile deneyim arasındaki ilişkinin tümden yok sayıldığını sanması normaldir. Çünkü kişinin gözünde o zamana kadar ben ile deneyim veya benlik ile sonuçlar arasındaki mesafeler görünmezdir.

Bu mesafe önemlidir. Çünkü kişi ancak bu mesafenin farkına vararak, kendisini eşitlediği etiketlerin toksik yüklerinden arınabilir. Bozuk benlik algımızın şifası, ben ile tecrübe arasındaki o verimli alandan filizlenir.

“Ben” ve “eylem” arasındaki mesafe farkındalığa dönüşürse, kişi kendi deneyiminin tanığı olma şansını yakalar. Bu vesile ile zihnini ve davranışlarını yönlendiren derinlere kazılı inanç, düşünce ve alışkanlıkları bilincin ışığına çıkartabilir. Jung’un, ‘Bilinçdışını bilinçli hale getirmedikçe, o yaşamını yönetecek ve sen buna kader diyeceksin.’ sözünü burada hatırlatmadan geçemeyeceğim.

Kişi tecrübesinin tanığı olmayı öğrenmeden bu süreci sürdürmekte zorlanır.

Bu tanıklıkla birlikte gelen mesafe aynı zamanda yeni tepkilerin de yaratıldığı alandır. Daha önceki bültenlerde ifade etmiştim.

Tepkinin yeniden inşası, onu doğuran sinyalin köklerine yapılan meşakkatli seferlerden geçer. O köklere dokunmadan ya da sinyalin yarattığı otomatik tepkilerin farkına varmadan verimli bir iç iklimi yaratmak işini şansa bırakmaktan fazlası değildir. Verdiğimiz tepkiler, gönül dünyamızın peyzajından dışarıya açıldığı gibi, dışarı çıkan her tepki geri dönüp o dünyayı yeniden imar ediyor. Bu imar kendisinin üstünde farkındalık geliştirilmediği sürece, bilincin paydosunda ve bilinçaltının gece işçiliğinde istesek de istemesek de devam ediyor… (Lartes Notlar)

Bu yazıya özel bağış

Bu bağış sadece bu yazıya özel ve bir kereliktir. 'Other amount' kısmından 1 dolarlık bağışta da bulunabilirsiniz.

Bilinçaltının bu sessiz gece işçiliği, bizi aynı kalıpları yeniden üretmeye zorlayan görünmez bir otomatiğe dönüşür. Ancak bu otomatiğin farkına varabildiğimizde, o aralıksız tekrar döngüsünde küçük bir açıklık belirir. İşte bu açıklık bize iyi gelecek yeni imkan ve olasılıkların yolunu açan yeni tepkilerin yaratıldığı alandır. O mesafe, değişimin nefes aldığı yerdir. Viktor Frankl’ın İnsanın Anlam Arayışı’nda söylediği gibi,

“Uyarıcı ile tepki arasında bir boşluk vardır. O boşlukta tepkimizi seçme gücümüz yatar.”

Bu boşluk fark edildiğinde, kişi artık tepkisinin nesnesi değil, tanığı olur. O anda hem eski kalıpların zinciri gevşer hem de yeni bir imkan doğar. Aynı olaya farklı bir bilinçle yanıt verme olasılığı.

Ve belki de bütün iyileşme, tam da bu farkındalık anının içinden başlar.

Muhabbetle

Yavuz

Lartes Notlar


$7.00 / month

Ayda 2 soğuk kahve karşılığında Gold Abonelik

-Kendi dilinde ulaşamadığın ve uzmanları tarafından yaratılmış 8-10 saatlik röportaj ve podcastlerin bilimsel makaleler... Read more

Bu e-posta size Cambridge, Massachusetts'den yazıldı.
Unsubscribe · Preferences


Defterimdeki notlarımı paylaşıyorum.


Read next ...