Dilerseniz bu ileti üzerinden, dilerseniz yavuz@lartesnotlar.com’a e-mail atarak bana ulaşabilirsiniz |
Perec’in Uyuyan Adam’ı hakkında söylenecek çok şey vardır. Eminim. Ne Perec’i çok iyi tanırım ne de eserleri üzerinde yoğun bir mesai harcadım. Aziz Kedi’nin kendisi hakkında ‘bir dünya kurma ustası’ dediğine şahitlik ettiğimde bir merakla gidip birkaç Perec sipariş vermiştim.
Sadece ‘Şeyler’ ve ‘Uyuyan Adam’ kitapları dahi Perec’in bir hikayenin dünyasını kurmadaki becerisini görmek için yeterliydi. Şeyler’i okurken aldığım notlardan biri şöyle diyor.
İlk kez Perec okuyorum. Yaşasaydı yapay zeka ile görüntü üretme konusunda en iyi promptları galiba o yazardı. Kelimelerle bir dünya kurma ve mekan yaratma konusunda nasıl bu kadar yetenekli olunabilir…’
Okuması hiç kolay gelmiyordu. Malzeme bilgisi oldukça yüksek Perec’in, tanışık olmadığım bir ritimle ard arda dizdiği zengin ifadeler, hikayenin mekanlarıyla tanışıklık kurarken yormadı diyemem. Fakat hikayenin kendi dünyasını, doğal sınırlarını yaratma becerisinden tutun da eşyayı tarif yeteneğine kadar birçok şey insanı öyle şaşkına uğratıyor ki, hiç alışık olmadığım bir üslup olmasına rağmen, alışa alışa okumaya devam ettim.
Ne Perec’e ne de Uyuyan Adam’daki karakter üzerine bir analize girişmek istemiyorum. Çünkü hem Perec’in kendisi hem içine doğduğu zamanın ruhu üzerine oldukça cahilim. Hele ki sadece bir kere okuduğum bir kitap üstüne iddialı birkaç laf etmenin cesareti beni terkedeli çok oldu. Ben başka birkaç şeyden bahsedip gideceğim :)
Uyuyan Adam’da karakterin içsel monologlarıyla karşılaşıyorsunuz. Etrafı ve kendisinin dışarı ile kurduğu ilişkiyi izleyen bu adamın bu monologları, ömrünün herhangi bir kısmında, hayatın görece daha fazla hareket gerektiren taraflarıyla kavgalı bir ilişkiye sahip çoğu insanı yakalayacak cinsten.
Şimdi kitabı bir kenara bırakalım.
Yazarın kendisini dışarıdan izliyormuş gibi kullandığı dil, ara sıra günlüklerimde kullandığım ve kendimi izlediğim sayfaları hatırlattı. Birkaç büyüğümün (uzun zaman dinlemesem de) gün içinde neler yaptığını dürüstçe yaz ve kendini izle tavsiyesi bu kitabı okurken de zihnimde canlandı.
Kitapla zayıf bir alakası var bu söylediklerimin ancak gün içinde yaşadığımız problemlerin iç dünyamızdaki şiddetini ve zihnimizde aldığı mesainin süresini kendi lehimizde değiştirebilmenin belki de en masrafsız yollarından biri bu duygu ve düşünceleri, çevreyle kurduğumuz ilişkiyi yazarak üzerlerinde çalışmak olabilir. (Elimizdeki çalışmalar gösteriyor ki yazarak duygular üzerinde çalışmayı, şiddeti çok yüksek durumlarda, bir uzman eşliğinde yapmak daha faydalı. Konuyu dağıtmayayım)
Etrafımızı ve etrafımızla kurduğumuz ilişkiyi izleme alışkanlığını çoğumuzun kaybettiğini söyleyebilirim. Zihnimiz adeta bir yargılar çöplüğü. Ne dışarıda olanı ne de kendimizden dışarıya akan herhangi bir hareketi yargısızca izleyemiyor; sağdan soldan satın aldığımız, çoğunun bizimle otantik bir ilişkisi olmayan yargı paketlerini kullanarak çevremizle ezberden ilişkiler kuruyoruz. Ezberden kavgalar yaratıyor, ezberden kuruntuların içinde ömürler tüketiyoruz. Kendimizi dahi ne zaman bize yerleştiğinden habersiz olduğumuz ezberlerden tanımlıyor yetmiyor kendimize ezberden dayaklar atıyoruz.
Hayatın sürekli hedef veren ve sanki hedefsiz insan kalabilmenin mümkün dahi olmadığına inandırıldığımız taraflarını yaşamaya çok alıştığımızda, sadece var olabilmenin neşesini kaybediyor ve o neşenin bizi harekete geçirici sahici gücünden, temiz enerjisinden kendimizi mahrum bırakıyoruz.
Evet Perec’den bir pasaj bile görmediniz bu okuma notunda. Kitaba dair de oldukça az şey söyledim. Çünkü kitabın kendisinden ziyade kitapta kullanılan dilin beni alıp götürdüğü yeri sizle paylaşmak istedim.
Belki gelecek hafta birkaç pasaj üzerine konuşuruz ama sizlere hazırladığım başka bir e-posta var. Belli olmaz :)
Muhabbetle,
Yavuz
|
|
Yavuz Caner
Lütfen yorumlarını ve iletmek istediğin mesajı bu e-maile karşılık vererek bana ulaştır.
|
Cambridge, Massachusetts
Unsubscribe · Preferences