↓
Tanrısız doğu öğretilerinde ya da tanrılı dinlerin hemen hepsinde ortak bir şey görürüz. İç muhasebe. İnsanın varoluşun ortasında yersiz-yönsüz ve dağılmış haline çekidüzen vermek için ona rehberlik etmeye çalışan kadim din ve öğretilerin pratiklerinde kişinin ihtiyaç ve arzularını düzenlediği, iç dünyasının ayarlarını yapmaya koyulduğu, düşünsel faaliyetlerini izlediği, davranış ve tavırlarını incelemeye aldığı, gün içinde hareketlerine yön vermiş nefret, haset, ümitsizlik, kıskançlık ve doyumsuzluktan kendisini arındırdığı vakitler vardır. Bunların bazısı, ibadetlerin veya ritüellerin içine serpiştirilmiş, bazısı da kuvvetli teşviklerle şahsın kendi irade ve tanzimine bırakılmıştır.
Doğaldır ki, geçmiş çağlarda bu tarz öğretiler ve dinlerle ilişkisi olmayan insanlar, istemeden de olsa kendileri ile baş başa kalabiliyorlardı. Zira ellerini uzatıp bir başlarına kaldıkları o vakitten kendilerini kurtacak ışıklı ekran gibi kaçışlardan daha azına sahiplerdi. Bu nedenle bizim karanlık olarak tanımladığımız o verimsiz(!) çağların sözüm ona ilkel insanları dahi bu tarz ‘zorunlu imkanlardan’ öyle ya da böyle faydalanabiliyordu. Bu çağın insanı ise sanki günahmışçasına ‘boşluklarından’ özenle yalıtıldığı ve içe dönmenin yaratacağı kaygıdan dijital duvarlarla ayrıldığı parlak çağımızın ışıkları altında hey maşallah hakikati yudumluyor. Üstüne, verimlilik ve kâra kulluğun kültürleştiği düzenin etkisiyle kadim tanrılı ve tanrısız öğretileri hayatında yaşatmaya çalışanlar da muzdarip. Hayatın hızı ve yetişmeye çalıştığımız ticaretimiz, meetinglerimiz, borçlarımız, partilerimiz, ekranlarımız bizleri beklerken, ihtiyacımız olan bu pratiklere üstü hızlıca çizilmesi gereken to-do listimizden satırlarmış gibi bir ciddiyetsizlik ile yaklaşabiliyoruz.
Tüm bu koşuşturma içinde ‘acaba bir şeyler yanlış gidiyor olabilir mi’ sorusunu soracak yeterli boşluğu ve haliyle uyanıklık ve cesareti bulamayabiliyoruz. Bulsak dahi bu soruyla nasıl mücadele edeceğimiz de muamma. Bizden önce yaratılmış sistem ve kalıpların itaatkâr kulları olarak yetiştirilmek üzere tedrisatından geçtiğimiz modern kurumlar için bu varoluştaki biricik varlığımızla nasıl iletişimde kalacağımız boş bir felsefeden fazlası değil. Sen bir atsın evladım ve mutluluğun başka atların kaybetmesine bağlı. Sen de gözünü kapatıp koşacaksın. Koşmazsan ya da bu yarış nereye diye soruyorsan ‘gelecek ve itibar’ kartları ile korkutulacaksın. E ne yapacaksın. Çocuksun, mecbur inanacaksın.
Yıllarca neredeyse her şeyin standartlaşabildiğini gördük. Eğitim bunların en önde gelenlerinden biri. Standartlaşma bireysel farklılıkları, özgünlüğü ve esnekliği azaltabilir, haliyle yer yer kaliteyi veya derinliği düşürebilir. Ama aynı zamanda tekrar edilebilirliği, ölçeklenebilirliği ve erişilebilirliği artırır. Gel gelelim dünyanın çoğu yerinde, insanın kendi yalnızlığında iç dünyası ile gireceği münasebette ona yardımcı olacak insani becerilerinin inkişafı adına alternatif standartlar dahi sunulmuyor. Kimi memleketlerde lafını etmek bile ayıp... Ne yapalım sorusu birçokları için gündemde dahi değil. Bizlere zamanı nasıl doldurmamız gerektiğine dair tonlarca eğitim veriyorlar, ancak kendimizle baş başa kaldığımızda başımıza geleceklerden ya habersiz bırakıyorlar ya da boşlukları birer utanç çukuru gibi vaaz ediyorlar.
Lisedeki Serdar hocamı♥ hatırladım. Arada böyle deliler çıkıyordu da, matematik dersini bir kenara bırakabiliyor ve bizim iç dünyamızla dertlenip elinden geldiğince hayatı karşılayan becerilerimize odaklanabiliyor ve bizleri bir iç muhasebeye davet ediyordu. Bakmayın ne anlattığını da hatırlamıyorum, hatırladığım şey bizi ‘anlattığı dersin anlaşılmasından’ daha çok önemsediğiydi.
Niye anlattım bu kadar şey? (Biraz dertliyim belki ondan... :)
Kendimize gelmemiz için ihtiyacımız olan vakitlerin kıymetini hatırlatmak için; hepimizin o boşluğa aslında ne kadar ihtiyacı olduğunu bir kez daha seslendirmek için; o kışkırtıcı akıntının kenarına çıkıp ‘Bu yol nereye gidiyor?’ diye bakmanın en iyi vakti şu an demek için; iki günde bir de olsa kendi iç muhasebemizi yapacağımız o özel anlardan kendimizi mahrum etmemek ve o anların yaratacağı temiz enerji ile manevi oryantasyondan nasiplenmek için anlattım.
 |
Bu yazıya özel bağış
Bu bağış sadece bu yazıya özel ve bir kereliktir. 'Other amount' kısmından 1 dolarlık bağışta da bulunabilirsiniz.
|
Kaliteli bir iç muhasebe tabii ki aynı anda kaliteli bir düşünsel beceriyle de ilişkilidir. Ancak gün sonunda, muhasebenin kendinde mesafe katedilmesi bu iç muayeneye bir şekilde başlamakla mümkün. Kimimiz sahip olduğu bilişsel çarpıtmalar yüzünden, yapacağı yanlış bir iç muhasebeyle hayatını daha da zorlaştırabilir. Evet bu mümkündür. Bir dervişten dinlemiştim parafraz edeceğim, ‘bu durakta kalktığında görecekleriyle mücadele edemeyecek bir yolcunun bazen uyumasında da hayır vardır.’ Fakat bu, iç muhasebenin bir çoğumuz için önemini azaltmaz. İç muhasebe ve murakabe için ilk idmanımıza çıkmamaya bahane değil.
Çünkü bugünlerde, kendimizi kaptırdığımız arzu ve hıza es vermeye, ısrarla ve ümitle kendimizi muhasebeye çekmeye her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Sertleşmiş kalıplarımız ve donuklaşmış hislerimizi yeniden gözden geçirmeye de… Bizi aynı örüntülerde aynı hataları yaptıran veya bizlere sonuç getirmese de ısrarla denediğimiz aynı yollardan ayrılmaya sahici-sağlıklı bir iç muhasebeden başka ne yardım edebilir? Buna zamanımız da yok değil. 3 saat ayırdığımız sosyal medyadan bir 15 dk çekmek yeterli.
Kendimizle toksik bir utançla yüzleşmeye de gerek yok. Öyle ki yine kadim din ve öğretilerin hemen hepsinde kişiye, geçmiş davranışlarının yükünü üstünde taşımayıp, kendisini hareketsizliğe sürükleyecek toksik utançtan zincirini tamamen koparması ve dönüşümüne ümitle bakması için özel davetler sunulur. Bunun da bize bir şeyler söylediğini itiraf etmek gerek.
Vel hasıl. Bu anları mükemmel geçirmek de asıl değildir. Muhasebesini yaptığımız meselede ertesi gün üstat olmayı beklemek de makul değildir. Bir şeyin ertesi günü o şeyin üstadı olamıyoruz diye o şeyin işe yaramadığını söyleyemeyiz. İnsanın kendisine doğru soruları sormayı öğrenmesi dahi vakit alan bir meseledir. Öncelik, böylesi boşluklara olan ihtiyacımızı farketmek ve kırık dökük dahi olsa bu boşlukları yeniden düşünmeye, iç muhasebe ve denetime ayırmaya özen göstermek. İzlemek. Biraz da kendini izlemek.
İyi ki varsınız.
Hep olun.
Kardeşiniz
Yavuz
Lartes Notlar